GÖZDE MIMIKO TÜRKKAN by YASEMİN ELÇİ
2017, English & Turkish
Yasemin Elçi is a freelance writer based in Luxembourg with years of experience including gallery directing and curating in Istanbul.
Written for and published in Istanbul Art News Issue 45 in October 2017.
The first thing you should know about Gözde Türkkan is her nickname: Mimiko.
One summer, as a recent high school graduate, Gözde went to watch the Japanese horror movie “Dark Water” with her friend. Even though she did not like horror movies she could compromise on anything Japanese-made. Until the final stages of “Dark Water”, which was quite calm but nourished with nervousness, the only horror element was a lunch box that had ‘mimiko’ written on it. This bag, which combines uneasiness with cuteness in an absurd way, led Gözde to adopt it as a nickname in chat programs as a teenager involved in the beginning of the virtual world.
People who she first met in the virtual environment and even people who she then encountered in the street used this name instead of Gözde. Thus ‘mimiko’ was entitled to take part in Gözde’s personal literature.
After graduating from Istanbul Bilgi University Faculty of Communication, Department of Photography and Video in 2008, she worked as a lecturer in Visual Communication Design Department of the same university. Then she graduated from Central Saint Martins School of Art and Design, Department of Fine Arts (London) in 2010. Since then, we have seen her works in many solo and group exhibitions and at international fairs. I think the best way of knowing Gözde is listening her work from her. Because her own image we see in the photos, when combined with the tone of her voice, reveals even more the dilemmas she has been trying to contain within herself.
While expressing contradictions, she puts her words through many filters, and when she is sure that she has filtered them enough, she throws them forward towards you like raw fish. There are no fashion stories, forced references, and no struggle to be appreciated in her words. She is sincere, calm, and moves on by leaving a trace.
She feeds on her own identity, her past and hobbies. At a time when combat sports were not as fashionable as coffee shops today, she went to the far corners of the Far East and received training on this subject. She has approached sports with seriousness just like her art practice and used it as a self-understanding guide. In each of her exhibitions, while challenging material and moral boundaries, she worked as if she was preparing for a fight, more for pushing her own boundaries than for the sake of the viewer. For this reason the exhibitions, built on the heritage of the previous ones, became a road map that shed light on Gözde’s life, especially when read and interpreted together. After her series of Polaroids entitled “Gratitude” documenting the last days of her grandmother, she felt the responsibility for exposing another person in a defenseless way. As a method of reckoning with herself and perhaps forgiving herself, she took a series of erotic self-portraits questioning a woman’s own self-image through (Venus) Pudica’s posture. In her “Pay Here” series, she studied pole dancers in order to express her feminine and masculine sides she would feel when practicing sports. Sometimes nobody accepted the fact that the women who learned to pole dance as a sport did it only for their own sakes, just like Gözde’s self-portraits we encounter in each of the photo-series.
She observed both fighters with pink-painted toes and lovers who were struggling while grappling their partners. She was faced with people who were struggling with the consequences of the different choices they made; she sat down and listened to them. Based on her own story she started a social research. The questions she asked were of interest to all of us. Depending on the content, her narrative took the form of either photography, video or photo books. Mimiko, with her insatiable interest in animation, Muay Thai lessons, thyme-seasoned olives and miniature buns, preserves her place in our lives.
Yasemin Elçi
Istanbul Art News
October 2017 İssue 45
Translation: Simin Türkkan
Gözde Türkkan’la ilgili bilmeniz gereken ilk şey takma ismidir: Mimiko.
Bir yaz, arkadaşıyla Japon yapımı korku filmi “Dark Water”ı izlemeye giden liseden yeni mezun olmuş Gözde, korku filmi sevmemesine rağmen Japon yapımı her şeye taviz verebiliyordu. Oldukça durgun, ama bundan beslenen bir gerginlikle tırnak yedirten “Dark Water”ın final sahnelerine dek filmdeki tek korku ögesi üzerinde ‘mimiko’ yazan bir beslenme çantasıydı. Absürt bir şekilde şirinlikle tedirginliği bir araya getiren bu çanta, Gözde’nin bu ismi sanal dünyanın başlangıcına dahil olan bir genç olarak, sohbet programlarında ‘nickname’ olarak benimsemesine yol açtı.
Önce sanal ortamda tanışıp, sonradan sokakta karşılaştığı insanlar bile Gözde yerine bu ismi kullandı. Böylelikle ‘mimiko’ Gözde’nin kişisel literatüründe yer almaya hak kazandı.
2008 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Fotoğraf ve Video Bölümü’nden mezun olduktan sonra aynı üniversitenin Görsel İletişim Tasarımı Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ardından 2010 yılında mezun olduğu Central Saint Martins Sanat ve Tasarım Okulu, Güzel Sanatlar Bölümü’nde (Londra) yüksek lisans yaptı. Kendisini o zamandan beri birçok kişisel ve karma sergide, yurtdışı fuarlarında izledik. Bence Gözde’yi tanımanın en iyi yolu, işlerini ondan dinlemek. Çünkü fotoğraflarda gördüğümüz karakteri, ses tonu ile birleşince içinde belki de zaptetmeye uğraştığı ikilemleri daha da ortaya çıkarıyor.
Çelişkileri ifade ederken kelimelerini bol süzgeçten geçiriyor, iyice tarttığından emin olduğunda da çiğ balık gibi önünüze fırlatıyor. Her daim ısıtılıp yeniden servis edilen moda meseleler, zorlama referanslar ve beğendirme çabası yok onda. Samimi, sakin bir şekilde ve iz bırakarak ilerliyor.
Kendi kimliğinden, geçmişinden ve hobilerinden besleniyor. Dövüş sporları bugünkü gibi kahve dükkanları kadar moda değilken, Uzak Doğu’nun ücra köşelerine gidip bu alanda eğitimler aldı. Spora da, sanatı gibi kendini anlama kılavuzu gibi kullanarak ciddiyetle yaklaştı. Her sergisinde, maddi ve manevi sınırlara meydan okuyarak, belki de izleyiciden çok kendisi için tasarlanmış, kendi sınırlarını zorlayan bir maç gibi çalıştı. Sergileri bu nedenle tek başına değil, bir öncekinin mirası üzerine inşa edilmiş ve birlikte okunduğunda Gözde’nin hayatına da ışık tutan bir yol haritası haline geldi. Anneannesinin son günlerini belgeleyen “Şükran” isimli Polaroid serisinin ardından, bir başkasını savunmasız bir şekilde teşhir etmenin sorumluluğunu hissetti. Kendiyle hesaplaşmanın, belki de affetmenin bir yöntemi olarak, sanat tarihindeki (Venus) Pudica duruşu üzerinden kadının kendine bakışını sorgulayan bir dizi erotik otoportre çekti. “Pay Here” isimli serisinde, spor yaparken içinde hissettiği kadın ve erkeksi yönlerini ifade etmek için direk dansçılarını incelemeye koyuldu. Gözde’nin her serisinde karşılaştığımız bir adet otoportresi gibi, aslında direk dansını spor olarak öğrenen kadınların da bu işi yalnızca kendileri için yaptığını bazen kimse kabul etmedi.
Ayak tırnakları pembe ojeli dövüşçüleri de, sevgilisine kol atarken zorlanan sevgilileri de izledi. Yaptıkları farklı seçimlerin sonuçlarıyla mücadele eden kişiler çıktı karşısına, oturup onları dinledi. Kendi hikayesinden yola çıkarak sosyal bir araştırmaya koyuldu. Sorduğu sorular hepimizi ilgilendirdi. Anlatım biçimiyse içeriğe göre kimi zaman fotoğraf, kimi zaman video ya da fotoğraf kitabı oldu. Mimiko, dindirilemeyen animasyon merakı, Muay Thai dersleri, zahterli zeytinleri ve minyatür topuzları ile hayatımızdaki yerini koruyor.
Yasemin Elçi
Istanbul Art News, Piyasa Eki
Ekim 2017 Sayı 45